Bu yazının kaleme alındığı saatlerde Merkez Bankasının faiz kararı bekleniyordu. Piyasa aktörleri 100-200 baz puan arasında bir artış bekliyor. Enflasyondaki artış karşısında faizlerin artırılması, tansiyonu yükselen hastaya verilen dil altı hapının yarattığı etkiye benzer bir sonuç doğurur. Faiz artışı kısa vadede kurlarda ve enflasyonda bir gerilemeye neden olur. Ancak kalıcı gerileme için, tansiyon hastalığının tedavisine benzer biçimde, ekonomi yönetiminin de sağlığına özen göstermesi ve ilaçlarını zamanında kullanması gerekir. Ayrıca, bu özen faiz kararı gibi bir anlık değil, sürekli ve sürdürülebilir olmalıdır.
Faiz kararını teknik analizciler yeterince tartışıyor. Bu nedenle, bu yazıda faiz kararı yerine yapısal sorunları ele alacağım. Türkiye’nin bu sorunlarını Dünya Bankası’nın yönetişim göstergeleri üzerinden inceleyeceğim.
En genel anlamıyla yönetişim ilgili tüm aktörlerin birbiriyle etkileşen müdahale çabalarının ortak bir sonucu ya da ürünü olarak, sosyo-politik sistemlerde ortaya çıkan bir düzen ya da yapıdır. Bu tanım çerçevesinde yönetenlerin hesap verebilirlikleri ve vatandaşların da karar alma süreçlerine katılımı çok önemlidir. Bu süreçler hükümetlerin seçilmelerini, denetlenmelerini ve değiştirilmelerini içermektedir. Hükümetler politika geliştirme ve uygulama kapasitelerini artırmalı ve kamu görevlileri ve vatandaşlar arasındaki ilişkileri yöneten kurumlara (yürütme ve yargıya) karşı saygılı davranmalıdır.
Veriler
Dünya Bankasının yönetişim göstergeleri altı başlıktan oluşmaktadır: hesap verebilirlik, siyasi istikrar, devletin etkinliği, düzenleyici kalite, hukukun üstünlüğü, yolsuzlukların denetimi. Bu göstergeler, gelişmiş ve gelişen ülkelerde girişimcilerin, uzmanların ve vatandaşların yönetişimin kalitesi konusundaki görüşlerini araştıran anketlere dayanmaktadır. Bu çerçevede, araştırma şirketlerinin, sivil toplum örgütlerinin, uluslararası kuruluşların ve özel şirketlerin düzenlediği 30 anketin sonuçları istatistiki bir yöntemle birleştirilmekte ve yeniden ölçeklendirilmektedir.
Türkiye’deki gelişmeler
Aşağıdaki grafikte bu altı değişkenin basit ortalamasına göre hesapladığım bileşik yönetişim göstergesindeki değişim hızları gösterilmektedir. AK Partinin ilk iktidar yılı olan 2003 ve AB ile üyelik müzakerelerine başlanılan 2005 yıllarında; Türkiye’nin yönetişim süreçlerine ilişkin güven önemli bir sıçrama gösterdi. İzleyen yıllarda bu güvende gelgitler yaşandı.
2011 yılında yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerle bakanlıkların yapıları, yetkileri ve işleyişleri önemli ölçüde değiştirildi. Bu değişikliklerin etkisinin hissedildiği 2012 yılından itibaren türkiye’nin yönetişim süreçlerine olan güven sürekli düştü.
Hatırlayın, AK Parti’nin üçüncü (ustalık) dönemi 2011 seçimlerinden sonra başladı. Bu durumda, yönetişim süreçlerine olan güven ustalık döneminden itibaren aşınmaya başlamış. 2015 seçimlerinden sonra başlayan dördüncü dönemden sonra aşınmanın şiddeti giderek de artmış.
Düzenleyici kalite
Bu arada düzenleyici kalitedeki gerileme dikkat çekici. Bu gösterge kamu hizmetlerinin kalitesini, kamu görevlilerinin kapasitelerini, siyasi etkilerden bağımsızlıklarını ve politika oluşturulmasındaki kaliteyi göstermektedir.
Düzenleyici kalitenin düştüğü bir ortamda; içeriklerinin tartışılması bir yana planlar, programlar ve bütçeler yasal sürelerinde yayınlanmıyor.
Kamu İhale Kanunu’nda getirilen istisnalar ve esneklikler (Çiğdem Toker’in meşhur ettiği 21/b maddesi gibi) ihale komisyonlarına sınırsız tercih hakkı tanıyor. Böylece kamu hizmetlerinde etkinlik düşüyor.
İhtiyaç planlamaları ve fizibiliteleri doğru düzgün yapılmayanı mega projeler az sayıda müteahhide tahsis ediliyor. Bu sözleşmelerden kaynaklanan devlet borçları kamuoyuna açıklanmıyor.
Yılların birikimi kamu teşebbüsleri hiçbir denetime tabi olmayan Varlık Fonuna alınıyor. Hazine dururken, kamu adına Varlık Fonu borçlanmaya çalışıyor, olmuyor.
Sonuçta Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununun amir hükmüne (m. 8) rağmen kamu kaynaklarını harcayanlar hesap vermiyor.
Yazıyı bitirirken Merkez Bankası faiz kararını açıkladı. Güçlü beklentilere rağmen, bağımsız banka yönetimi siyasetin nüfus alanından çıkamamış. Faizi artırmamış gibi yapıp, arkadan dolaşmış. Politika faizini sabit tutmuş, ancak geç likidite penceresi faizini artırmış. Bu da kurumların bağımsızlığına iyi bir örnek sanırım.
Yargının ve yasamanın kapasitesine daha gel(e)medim.
Son söz: Faiz kararı dil altı hapı, yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirlik ise iyi yönetişimin kalıcı tedavisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder