Yaklaşık 2 bin yıllık tarihe sahip, termal sularının hidroterapiyle tedaviye yaradığına inanılan, İzmir'in Bergama İlçesi'ndeki Allianoi Antik kenti, Yortanlı Barajı projesi nedeniyle sular altında kalıyor. Benzer biçimde Ilısu Barajı nedeniyle tarihi Hasankey’in sular altında kalması söz konusu. Aktivistler Hasankeyf ve Allianoi’nin kurtarılması için çaba harcarken, yetkililer yatırım ve kalkınma önceliği nedeniyle bu karşı çıkışları eleştiriyor. İstanbul’da Marmaray Projesi çalışmaları yürütülürken Yenikapı’da 8.500 yıl öncesine ait antik kalıntılar bulundu. İstanbul’un tarihinin 1.500 yıl daha eskiye gittiğini gösteren bu kalıntıları korumak için yürütülen faaliyetler, İstanbul trafiğinin yükünü hafifletecek Marmaray projesi çalışmalarını geciktiriyor gerekçesiyle eleştiriliyor. Çevreciler hidroelektrik santraların doğayı tahrip edeceği endişesiyle “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” yürüyüşü düzenliyor. Buna karşın, “iki tane caretta kaplumbağası doğuracak diye” sit alanı ilan edilen sahillerde otel yapamamaktan şikayetçi olanlar var.
Bu tartışmalarda bir grup doğanın ve tarihi mirasın korunmasına hassasiyet gösterirken, diğer grup yatırım, istihdam, ulaşım, kalkınma ve modern kentleşme gibi unsurlara öncelik vermektedir.
Aslında bu tür tartışmalar dünyanın başka bölgelerinde de yoğun biçimde yaşanmaktadır.
2003 yılında vefat eden Amerika’lı televizyon gazetecisi David Brinkley “Everyone Is Entitled to My Opinion” isimli kitabında, İngiltere’de küçük bir kasabada bizdekine benzer bir tartışmanın ele alınış ve sonuçlandırılış biçimini şu şekilde anlatıyor (s. 114).
Kasabanın belediye meclisi (the Country Council) şehre giriş yolunun modern trafiğin akışını kaldıramayacak kadar dar kaldığını ileri sürerek, yolun genişletilmesine karar verir. Bölge halkı bu karara itiraz eder. Çünkü yolun genişletilmesi için yol kenarındaki en az 200-300 yaşında olan meşe ağaçlarının kesilmesi gerekecektir. Halk doğanın korunması adına ağaçların kesilmesini istememektedir. Belediye meclisi ise modern trafiğin akışının yolun genişletilmesini gerektirdiğini ileri sürmektedir. Yani standart bir doğa ve kalkınma tartışması ortaya çıkıyor. Yazarın belirttiğine göre uzun süren tartışmaların ardından şöyle bir karara varılır. Öncelikle yolun her iki taraftan 30’ar feet (9,1 metre) genişletilmesi konusunda uzlaşmaya varılır. Ancak, inşaatın başlamasından önce yeni yolun kenarlarına yeni meşe ağaçlarının dikilmesine ve yeni ağaçlar, mevcutların yaşına geldiğinde (200-300 yıl sonra) yol inşaatına başlanmasına, o zamana kadar da mevcut yolun kullanılmasına karar verilir. Nasıl ama?
Çevreyi korumanın (sürdürülebilir kalkınmanın) öncelikli koşulu, bugünkü kuşakların bencil davranmadan, bugünün ve gelecek kuşakların refahını ve mutluluğunu dengelemelerini gerektirmektedir. Bize bırakılan çevreyi ve tarihi mirası mümkün olduğunca gelecek kuşaklara aktarmalıyız.
Kalkınmayı da bu çerçevede ele almalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder