İstanbul Boğazında tekel hakkımızı ve rantımızı yok eden proje: Kanal İstanbul

Bu yazıda Kanal İstanbul nedeniyle gemi armatörlerinin artan kârlarını ve Türk halkının kayıplarını ele alacağım.
İstanbul Boğazı doğal tekeldir. Hem Allah vergisi olarak biriciktir, bu yönüyle doğal tekeldir. Hem de iktisaden doğal tekeldir.

Doğal tekel

İktisaden doğal tekel şu şekilde tanımlanmaktadır. Tek bir firma, iki veya daha fazla firmayla karşılaştırıldığında daha düşük maliyetle üretim yapmaktadır. Sahip oldukları ölçek tasarrufları nedeniyle doğal tekeller üretimi artırdıkça ortalama ve marjinal maliyetlerini düşürürler. Diğer taraftan, doğal tekellerde yatırım maliyeti batıktır. Yani burada yapılan harcamaların başka bir yerde yeniden değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle doğal tekellerin rekabete açılması (yeni bir kanal yapılarak suyolu sayısının artırılması) ve aşırı kârlarının aşındırılması konusu defalarca düşünülmelidir.

Esneklik, fiyat ve gelir ilişkisi

Tekeller karşılaştıkları talep esneklikleri düşük olduğu için (çünkü tüketicilerin alternatifi yoktur); üretimlerini kısıp, fiyatlarını artırarak tüketicilerden kendilerine rant aktarabilirler. Bu konuyu şu basit örnekle açıklayabiliriz. Tekelcinin satışlarının 100 birim, satış fiyatının 10 TL ve fiyat esnekliğinin de -0,5 olduğunu kabul edelim. Bu durumda tekelcinin geliri (fiyat çarpı  miktar) 1.000 TL’dir. Tekelci fiyatını % 10 artırırsa, fiyat 11 TL olur. Fiyat esnekliği de -0,5 olduğundan, satışlar % 5 düşer ve 95 birim olur. Fiyat artışı sonucunda oluşan gelir ise 1.045 TL’dir. Yani fiyat artışı tekelin gelirini 45 TL artırır. Aynı hesaplamayla; tekelin fiyatını  % 10 düşürdüğünde gelirinin de 5,5 TL düşeceğini gösterebiliriz.
Bu örnek İstanbul Boğazı’ndan geçiş ücretlerinin artırılmasının, hem trafiği düşüreceğini hem de kamusal geliri artıracağını göstermektedir.

Altın Frank uygulaması ve fiyat artışı

Peki geliri artırmak mümkün müdür? Bunun cevabı Murat Özbülbül’ün “Montrö'nün kayıp altınları” başlıklı şu yazısında verilmektedir. Montrö Antlaşması’na göre Türkiye Boğazlar’dan geçiş ücretini Altın Frank üzerinden tahsil etme hakkına sahiptir. Ancak, 1983 yılında yapılan bir düzenlemeyle geçiş ücretleri; Altın Frank yerine ABD doları üzerinden belirlenmiştir. Ton başına 1 Altın Frank, 0,80 ABD doları olarak kabul edilmiştir. Altın Frank’ın dolar yerine altın olarak belirlenmesi durumunda ton başına 0,17 gram altın karşılığı ücret tahsil edilecektir. Altın karşılığı ücret daha yüksek olduğundan Türkiye 9 milyar dolar daha fazla gelir elde edebilecektir.

Özbülbül’ün hesaplamasını doğrulayan başka bilgiler de var. 2011 yılı başlarında basında yer alan haberlerde “Boğaz'a 10 milyar $ takıldı üç bakanlık Altın Frank için ortak komite kurdu” deniliyordu (resmi büyütmek için üzerini tıklayınız)
Fiyat artışına yetkililerin yaklaşımı

Ancak, aynı dönemlerde yine basına yansıyan bilgilere göre dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Altın Frank uygulamasına geçerek geçiş ücretleri artırılınca "geçiş ücreti bariyerinin oluşturulacağını; (ancak, her nedense) “bunun kullanılmasını ve bu rakama başvurulmasını temenni etmediklerini” vurguladı.  

Kıssadan hisse

Kanal İstanbul’un en önemli yapılma gerekçesi İstanbul Boğazı’nda artan trafikse; Montrö Anlaşması’nın Türkiye’ye verdiği Altın Frank hakkımızı kullanarak geçiş ücretlerini artıralım böylece hem Boğazların trafiğini düşürelim hem de gelirimizi artıralım.

Mevcut durumda gelirimizi düşürüyoruz, Boğaz geçiş trafiğini artırıyoruz, bir de dönüp milyarlarca doları batık maliyet olarak Kanal İstanbul’a yatırıyoruz.

Anlamak mümkün değil.

Montrö Antlaşması şurada: http://sam.baskent.edu.tr/belge/Montro_TR.pdf
Altın Frank konusunda;
bir Yeni Akit yazısı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ali-karahasanoglu/altin-franka-gecelim-ava-cikani-avlayalim-12923.html
bir Aydınlık  yazısı:https://www.aydinlik.com.tr/montro-yu-uygularsak-cok-para-kazaniriz-turkiye-aralik-2019-3
bir de akademik makale: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/43473



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder