Montrö Sözleşmesinin çil çil altınları ve Kanal İstanbul’un belirsiz gelirleri

     Dünya genelinde yaşadığımız mahvedici COVİD-19 salgını nedeniyle uzun bir süredir yazmıyordum. Çünkü elimizi attığımız yerden sorun çıkan Kamu-Özel-İşbirliği (KÖİ) projeleri yeterince can sıkıcı. Üzerine bir de ben canınızı sıkmak istemedim.
     Ancak, bugün Kanal İstanbul projesinin etki alanında kalan tarihi Odabaşı ve Dursunköy köprülerinin taşınarak başka bir alanda tekrar inşa edilmesi işi bugün ihaleye çıktı. 
     Hayat devam ediyorsa ben de yazayım o zaman dedim.   
     Kanal’ın yapılması için yetkililerin ileri sürdüğü iki genel gerekçe var.
1. İstanbul Boğaz’ında ileride artacak gemi trafiği kaza ihtimalini ve buna bağlı riskleri de artıracaktır.
2. Kanal İstanbul hem bu riskleri azaltacak hem de ekstradan gelir sağlayacaktır.
     Önceki bir yazımda gemi trafiğinde talep analizi yapmış ve birinci önermenin gerçekçi olmadığını açıklamıştım.
     Bu yazımda konunun gelir tarafına değineceğim. Bir sonraki yazımda da Kanalın maliyetini ele alacağım.


     Kanal’ın öngörülen gelirleri
     Son şekli verilen ÇED Raporu’nda Kanal İstanbul’un gelirleri şu şekilde gösterilmektedir (Bölüm 3-268).

  • Gayrimenkul gelirleri (Kanal’ın etrafında imara açılan arazilerden elde edilecek gelirler (u.e.)).
  • Kanal kullanım/kiralama gelirleri
  • Kanal işletme gelirleri
  • Entegre tesis işletme gelirleri (Karadeniz Konteyner Limanı, Marmara konteyner Limanı, Küçükçekmece yat Limanı).

     Raporda bu kalemlerden elde edilecek gelir tutarı ise belirtilmemektedir. Elimizde başka bir resmi metin ve gelir tahmini de bulunmamaktadır.
     Amaç gerçekten ekstradan gelir sağlamaksa, benim son derece gerçekçi bir önerim var. 

     Montrö Sözleşme’sinin çil çil altınları 
     Sözleşme, Türkiye’ye İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan uğraksız/transit geçişlerden ücret tahsil etme hakkı vermektedir. Boğazlar'dan bir limana uğramaksızın transit geçen gemilerden Sözleşmenin I sayılı Ek'inde öngörülen ücretler alınacaktır. Altın Frank üzerinden belirlenen ücretler şu şekildedir:

     Bu ücretler Altın Frank veya ödeme tarihindeki kurlardan Türk Lirası olarak ödenebilmektedir.
     1981 yılında Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, T.C. Merkez Bankası Kambiyo Genel Müdürlüğünden Altın Frankın Türk Parası karşılığının hesaplama yöntemini sordu.*  
     Malum, Uluslararası Para Fonu Anasözleşmesine göre ABD 1 ons altını $35 karşılığında alıp satmayı kabul ve taahhüt ederek konvertibiliteye geçti. Ulusal ve uluslararası çeşitli gelişmeler nedeniyle bu sistemi sürdüremediği için ABD 1971 yılında konvertibiliteyi kaldırdı ve doları 1 ons= $38 ve 1973 yılında da 1 ons= $42,2222 olacak şekilde devalüe etti.
     T.C. Merkez Bankası Altın Frank’ın TL karşılığını hesaplarken 1973 yılında sabitlenen 1 ons=42,2222 paritesini kullandı ve halâ da hesaplamada bu parite kullanılmaktadır. 
     Oysa altın ve dolar kuru sabit değildir ve sürekli değişmektedir. Bu nedenle de Altın Frankın Türk Parası karşılığı belirlenirken altın/dolar paritesinin güncel değerinin esas alınması gerekmektedir. 

     Gelin şimdi hesaplamayı birlikte yapalım.
     Bugün (25/3/2020) itibariyle, 1 ons altın (31,10 gram)= 1.610,13 ABD dolarıdır. 
     Bir Altın Frank 0,29 gram altın içermektedir.
     Bu durumda 1 Altın Frank’ın dolar karşılığı 15,03’tür.
     Altın Frankın dolar karşılığını bulduktan sonra; yukarıdaki ücretleri kullanarak Boğazlardan uğraksız/transit geçen bir geminin ödemesi gereken ücret kolayca hesaplanabilir. 
     Altın Frankın hesapladığımız dolar karşılığına göre 1.000 ton yük taşıyan bir geminin ödemesi gereken ücret 8.311 dolardır.
     Boğazlardan geçiş ücretlerini tahsil eden Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün (KIYEM) internet sayfasından; 1.000 ton yük taşıyan bir geminin bugün itibariyle ödeyeceği ücretin $385,41 olduğunu görmek mümkündür.

      Nedense, bu ücret sadece fener ve tahlisiye ücretlerinden oluşmakta ve Montrö Sözleşmesine göre alınması gereken sağlık denetimini içermemektedir.
     Daha da önemlisi, Sözleşmeye göre alınması gereken ücret ($8.311,10), mevcut uygulamadan ($385,41) yaklaşık 22 kat daha fazladır.
     Yani, T.C. Merkez Bankası’nın 1981 yılındaki hesaplamasında yapmış olduğu hatasından dönülse ve Sözleşme’den kaynaklanan haklarımız uygulansa; mevcudun 22 katı gelir elde etmek mümkündür. 
     Bu ne anlama gelmektedir? 
     Kanal İstanbul’un son şekli verilen Çevresel Etkilendirme Raporuna göre 2016 yılında geçiş yapan gemilerin % 61,2’sinin uğraksız geçiş yaptığı belirtilmektedir (Bölüm 6-155). Bu çerçevede,  KIYEM’in gelirlerinin % 61,2’sinin de uğraksız geçen gemilerden tahsil edildiğini kabul edelim. KIYEM’in 2013-2019 yılları arasında ortalama geliri $274,6 milyondur. Bunun % 61,2’si de $168 milyondur. 
     Mevcut ücret yerine Sözleşmeye göre 22 kat daha yüksek olan ücret uygulandığında elde edilecek gelir ise yıllık 3,6 milyar ABD dolarıdır.
     Şimdi soru şu?
     Kanal İstanbul’un hayali gelirleri peşinde koşmak yerine, Sözleşmeye göre anamızın ak sütü gibi helal olan bu geliri elde etmenin mücadelesi neden verilmiyor? 

*Altın Frankın hukuki statüsü konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Tahir Çağa.1982. Gemilerden Altın Frank Esası Üzerinden Alınan Resimlere Dair.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder