Haberi basından takip etmişinizdir. HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan TBMM’de, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın hükümetin bazı yabancı yatırımcı kuruluşlara dövizi düşürecek adımlar atılacağına yönelik bilgi aktararak, bu yatırımcılar lehine haksız kazanç yarattığını öne sürdü.
İddia doğruysa olay şöyle gerçekleşmiş:
Bakan Ağbal Türkiye’de portföy yatırımı yapan yabancı kurumların temsilcileriyle bir araya gelmiş. Bakan, toplantıda yabancı yatırımcılara “Dün ekonomi birimleri yoğun çalıştık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çok yakın zamanda ekonomi ile ilgili çok önemli bir paket açıklayacak” demiş. Toplantıda konuşulanlar, JP Morgan’da çalışan bir analist tarafından not haline getirilerek yatırımcılara ulaştırılmış. JP Morgan’ın bu notu HSBC tarafından da paylaşılmış. Bu gelişmelerin sonucunda, 4 TL’nin üzerinde seyreden dolar kuru, yoğun satışlar neticesinde 3,94 TL seviyelerine gerilemiş ve birileri bu kur hareketinden iyi para kazanmış. Paylan'ın iddiası da, Bakan’dan alınan gizli bilgiler çerçevesinde bu yatırımcıların haksız kazanç sağlayıp sağlamadığı yönündedir.
İddialara cevabı yetkililer verecektir. Ancak bu vesileyle ben sizlerle başka bir dönemde ve başka bir coğrafyada yaşanan gerçek bir JP Morgan hikâyesi anlatayım. Aşağıda resmini gördüğünüz
John Pierpont (J.P.) Morgan "viskinin büyüğünü, rekabetin küçüğünü severim" sözüyle de ünlüdür.
1800’yılların sonlarına doğru ABD’de bankaların kartel anlaşmaları yaptıklarına ilişkin endişeler artmaya başladı. Bu gelişmelerin sonucunda 1911 yılında Kongre’de bir araştırma komisyonu kuruldu. Komisyonun başkanlığına atanan Loisiana senatörü Arséne Pauilin Pujo eşinin rahatsızlığı nedeniyle görevini bıraktı, ancak komitenin adı "Pujo Komitesi" olarak kaldı ve hala da böyle anılmaktadır. Pujo Komitesinin raporu, ABD finans tarihinde çok önemli dönüşümlere yol açtı.
Komite çalışmalarında,yirmi büyük bankanın Amerikan bankacılık kaynaklarının toplamının % 42,9’unu (22,3 milyar dolar) kontrol ettikleri tespit edildi. Bunun yanı sıra, 180 kişi 112 şirkette 341 yöneticilik görevini yürütüyor ve böylece işletmeler arasında bilgi akışını denetliyordu. Yani küçük bir insan grubu çok sayıda şirketi yönetiyordu. Bu da para ve kredinin kontrolünün yoğunlaşmasına yol açıyordu. Komite, bu banka kartelinin ABD’de önemli imalat, ulaştırma, madencilik, telekomünikasyon ve finansal şirketlerinin kontrolünü ele geçirdiğini belirtti. Komite Raporu, en azından 18 büyük finansal şirketin J.P. Morgan, George F. Baker ve James Stillman’ın öncülük ettiği kartel tarafından kontrol edildiğini açıkladı. Bu kartel eyaletler arası ticaret düzenlemelerinden kaçınarak, New York Stock Exchange’i (New York borsasını) manipülâtif biçimde kontrol ediyordu.
Komite raporu, 1913 yılında 13 büyük kanunun çıkartılması sürecinde kamuoyundan büyük destek gördü. Bu kanunlar federal gelir vergisinin çıkartılmasına, Federal Rezerv (merkez bankası) Sisteminin oluşturulmasına ve kartel anlaşmalarını yasaklayan Clayton Antitrust Act’in yürürlüğe konulmasına vesile oldu. Louis Brandeis, bu gelişmeleri ayrıntılı biçimde açıklayan, bankerler diğer insanların parasıyla nasıl zengin olur (Others People's Money—and How the Bankers Use It) isimli bir kitap yazdı.
Komite çalışmaları devam ederken J.P. Morgan 1913 Nisan’ında vefat etti. Yakınları Morgan’ın ölümünün, yoğun geçen Komite çalışmalarında yaşadığı stresten kaynaklandığını ileri sürdü.
Kimsenin sağlığına bir şey gelsin istemem. Ancak, hukukun üstünlüğü ilkesi de “herkesin kanun karşısında eşit olmasını” gerektirir. 4 TL’den dolar satanlar kazanırken, alanlar da kaybetti.
Bu nedenle şu sorunun sorulmasının bir meşruiyeti vardır:
Bu iddiayı, yaşasalardı ve Pujo Komitesi üyeleri soruştursalardı, JP Morgan analistinin hali nice olurdu?
Hocam, kartellere karşı devleti ve mekanizmalarını güçlü tutmalıyız.
YanıtlaSil