Rekabet Analizlerinde Hukuk-İktisat İlişkisi Yeniden

      Rekabet iktisat teorisinin merkezinde yer almasına karşın, anlamı işleyişi ve iktisadi büyümeye olan katkısı konusunda akademisyenler, karar alıcılar, bürokratlar ve iş adamları arasında önemli ölçüde görüş farklılıkları bulunmaktadır. Daha da ötesi, Türkiye gibi gelişen ülkelerde rekabet iktisadi bir sorunsaldan ziyade hukuki bir konu olarak ele alınmaktadır. Bunun bir yansıması olarak “rekabet dersleri” üniversitelerin iktisat bölümlerinde ihmal edilirken, hukuk bölümlerinde giderek öne çıkmaktadır. Mikro temelli rekabet ve regülasyon haberleri/analizleri gazetelerde çok az yer alırken, faiz, döviz kuru, enflasyon, istihdam ve dış ticaret gibi makro temelli konulara çarşaf çarşaf yer verilmektedir. Bütün bunların bir sonucu olsa gerek, Rekabet Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi idarelerin yaptıkları işler de ağırlıklı olarak hukuki bir sorun gibi algılanmaktadır. Bir başka görüşe göre de bu kurumların varlığı ve işleyişi AB’nin ilgili "hukukunun" Türkiye’ye uyarlanmasıdır.


     Oysa diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi AB’nin rekabet hukukunun da ciddi bir iktisadi arka planı bulunmaktadır. Bu nedenle de rekabet politikalarının geliştirilmesinde ve vaka rekabet analizlerinde iktisat disiplinine büyük ilgi gösterilmektedir. Örneğin, AB Komisyonu Rekabet Genel Müdürü Alexander Italianer Aralık-2010 başında Brüksel’de yaptığı bir konuşmada Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın, Komisyonun rekabet analizlerinde sadece bir takım gösterge değişkenleri göz önünde bulundurmasını (checklist approach) eleştirdiğini belirtmektedir. Bu eleştiriden kısa bir süre sonra, AB Komisyonu ABF/GBI birleşme başvurusunun değerlendirilmesinde, işlemin açık veya gizli anlaşmayı kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağını veya kolaylaştırırsa istikrarlı ve etkili kılıp kılmayacağını analiz ederken; gösterge değişken denetimi yaklaşımından öteye gitmiş ve piyasalarda koordinasyonun gerçekte nasıl çalışacağını analiz etmiştir.
      Bununda ötesinde, AB Komisyonu 2010 yılının başında rekabet analizlerinde ekonomik delil sunumu ve veri toplanması konusunda bir rehber (Best Practices) yayımlamıştır. Rehber “iktisadın piyasaların işleyişinin ve rekabetçi etkileşimlerin anlaşılması konusunda bir çerçeve sağladığını; daha da önemlisi bu iktisadi çerçevenin yapılan analizin (birleşme, anlaşma, hakim durumun kötüye kullanılması) muhtemel sonuçlarının da formüle edilmesine yardımcı olacağını” belirtmektedir. Veri sorununun bulunmadığı vakalarda, iktisat firma davranışlarının rekabet üzerine etkilerinin yönünü ve şiddetini deneysel olarak anlamamıza da yardımcı olabilmektedir.
     Rehberde iddiaların formülasyonu, verilerin yeterliliği, ekonomik/ekonometrik yöntemlerin seçimi ve sonuçların güvenilirliği konularında tavsiyelerde bulunulmaktadır. Rehber deneysel analizlerin sonuçlarının akademik makalelerdeki standart format çerçevesinde rapor edilmesini istemektedir. Bu çerçevede, "panel ve yatay kesit regreasyonlar", "sabit veya rassal etkiler", "iki aşamalı regrasyonlar ", “örneklem sayıları”, “katsayıların istatistiki anlamlılıkları”, ve “standart sapmalar” gibi gelişmiş ekonometrik kavramlar AB Komisyonu ve yüksek mahkeme (ATAD) kararlarında sıkça yer almaktadır.
     Sonuç olarak rekabet sorunsalını sadece hukuki olarak ele almak (hukukçulara bırakmak) hukuka (hukukçulara) haksızlık olacaktır. Türkiye’nin iktisadında rekabete gereken önemi verilmez ise de iktisada haksızlık olacaktır. Bu kadar haksızlığın arasında serbest piyasa ekonomisinin haklılığından nasıl bahsedilecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder