Kamu İhalelerinde Rekabet ne Ölçüde Sağlanıyor?

Değerli konuklar öncelikle, Kamu İhalelerinde Adil Rekabete Katkı ödülünü almaya değerli Çiğdem Toker'i ve şahsımı layık gördüğü için Rekabet Derneği’ne çok teşekkür ederim.*

Kamu ihaleleri hem satın almaları ve hem de varlık satışını kapsamaktadır.  Bu kısa konuşmamda, özelleştirme ve KÖİ uygulamalarını göz ardı ederek,  4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında kamu alımlarındaki eğilimleri örnek olaylarla açıklamaya çalışacağım.


Kamu alımları konusunda teknik detaylara girmeden işin özünü açıklamak için, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Milton Friedman ve Rose Friedman’ın  'Seçmekte Özgür' (Free to Choose) isimli kitaplarında geliştirdikleri matrisi kullanacağım (matrisi büyütmek için üzerini tıklayın).





Bu matriste para harcayanların, harcama önceliklerinde kaliteyi ve fiyatı göz önünde bulundurdukları kabul edilmektedir. Buna göre, kendi paranızı kendiniz içinde harcıyorsanız hem kaliteye hem de fiyata önem verirsiniz (Hücre I). Başkasının parasını kendiniz için harcıyorsanız, kaliteye önem verirsiniz, fiyatı dikkate almazsınız (Hücre II). Kendi paranızı, başkası için harcarsanız fiyat önemli, kalite önemsizdir (Hücre III). Başkasının parasını başkası için harcarsanız, ne kaliteye ne de fiyata önem verirsiniz (Hücre IV). Kamu alımları tam da böyledir. Vergi mükelleflerinin (başkalarının) parasını, (başkaları için) kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde kullanırsınız. Ama kaliteyi de maliyeti de göz ardı edebilirsiniz.

Bu çerçevede, vergi mükelleflerinin paralarının kaliteye ve maliyete önem verilerek harcanması için kamu alım süreçleri ayrıntılı biçimde düzenlenmekte ve denetlenmektedir. Örneğin, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu idareleri ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumlu tutmaktadır (m. 5). Ayrıca, ihale sürecindeki işlem veya eylemler hukuka aykırı ise Kamu İhale Kurumuna itirazen başvuruda bulunma hakkı da bulunmaktadır. Buna karşın uygulamacılar, 4734 sayılı Kanundaki düzenlemeleri iş görmenin önünde engel olarak görmektedir ve bu düzenlemelerin gerekliliklerinden kaçınmak istemektedir. Ama unutulmamalıdır ki, kamu alımları  düzenlemelerinden şikayetçi olanlar, örtülü biçimde saydamlık, rekabet, verimlilik ve hesap verebilirlik ilkelerinden de kaçınmaktadır.

4734 sayılı Kanun’da genel eğilimler:

Özellikle de büyük tutarlı projeler için istisnalar giderek artmaktadır. AB ülkelerinde kamu alımları direktifleri çerçevesinde gerçekleştirilen kamu alımlarının GSYİH içerisindeki payı %18-19, Türkiye’de ise %  6’dır. AB’yi ölçüt alırsak, GSYİH'nın % 12-13'ünü bulan  istisnalar nedeniyle, Türkiye’de yılda 80-100 milyar ABD dolarındaki bir harcamanın 4734 sayılı Kanun’un dışında gerçekleştirildiği görülmektedir.  

Öte yandan, 4734 sayılı Kanun kapsamında uluslararası rekabete açılan ihalelerinin payı düşmekte ve yerli istekliler lehine fiyat avantajı uygulanan ihalelerin payı da artmaktadır.

Kamu ihalelerinde rekabeti bozan bu uygulamalar, vergi mükelleflerinin paralarını harcarken verimlilik kaybına da neden olmaktadır. Şimdi sizinle, 4734 sayılı Kanun'un kapsamı dışına çıkartılan 3 büyük ihaledeki olası verimlilik kayıpları konusundaki bazı endişelerimi paylaşacağım.

G20 Toplantısı

2015 yılında Antalya’da düzenlenen G20 toplantısı ihale kanunundan istisna tutuldu. Dönemin Plan Bütçe Komisyonu üyesi bir milletvekili bu düzenlemeyi savunurken şöyle dedi: “Beklenmedik gelişmelere karşı esnek olmalıyız, çünkü G20 büyük bir organizasyon. Örneğin, 50lüks araç kiraladınız ve sadece 10'unu kullandınız. Kullanmadığınız 40 otomobilin hesabını sorarlar sonra”. Ödül arkadaşım Çiğdem Toker’den öğrendik ki harcama yapılırken bayağı bir esnek davranılmış. G20 de yapılan harcamalar konusunda Maliye ve Dışişleri Bakanlığı verileri arasında 154 milyon TL tutarında fark varmış.

 Erzurum Kış Olimpiyatları

2011 yılında yapılan Erzurum Kış Olimpiyatları da kanun kapsamından çıkartıldı. Tesislerdeki Atlama Kuleleri temel mühendislik hataları nedeniyle 2014 yılında çöktü. Projede pek çok mühendislik hatasının yanısıra “kuleleri ayakta tutan çelik kazık 50 metre uzunluğunda ve beton zemine oturtularak çakılması gerekirken, yığma toprak içine sadece 1 metre çelik koymakla yetinilmiş.” Dönemin Erzurum Valisi, yıkılan atlama kuleleri için "yıkıldı iyi oldu, reklamın kötüsü olmaz anlamında bir tanıtımı oldu" dedi.

Fatih Projesi : Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi


Cumhuriyet tarihinin en büyüğü denilen ve yaklaşık maliyeti 3-4 milyar ABD dolar olarak öngörülen  FATİH projesinde 11 milyon tablet alınacaktı.
Dünya devleri FATİH projesine talip oldu. Ancak, tablet piyasasında gerçek bir dünya devi olan   Apple, Fatih Projesi'nde yer alan 'mali altyapı yeterliliği' kriterini sağlayamadı ve proje dışında kaldı. Çünkü, yerli üretimin desteklenmesi politikası çerçevesinde, ihaleyi yerli firmaların kazanması isteniliyordu. Mali yeterlilik için, isteklilerin Türkiye sınırları içerisindeki cirolarının seviyesi ölçüt olarak belirlendi.  Apple’Türkiye’de sadece online satış yapıyordu ve Zorlu’daki şubesini de henüz açmamıştı. Ardından, Samsung Elektronik ve Hewlett Packard ihaleden çekildiklerini bildirdi. Dünyanın en büyüklerinin katılmadığı ihaleyi, vizyonunu “Dünyanın en çok tercih edilen cep telefonu markası olmak” şeklinde belirleyen ve aynı zamanda da SAMSUNG’un da distribütörü  olan yerli TELPA Telekomünikasyon kazandı. TELPA General Mobile markasıyla üretim yapmaktadır..

Yetkililer, FATİH Projesinde elde edilen bilgiler sayesinde; Türkiye’nin bölgenin tablet üretim ve ihracat üstü olacağını ileri sürmüştü.2018 yılında,  Milli Eğitim Bakanı “tablet yerine klavyeli bilgisayar verileceğini” açıkladı ve tablet projesini fiilen sonlandırdı. Projede yaşanan pek çok aksaklıkdan birisi de tabletlerle akıllı tahtaların uyum sağlamaması olmuş. Zarar 2 milyar TL.

Siyasette uzlaşı

2013 yılında siyasi partiler TBMM’de benzeri görülmemiş bir ittifak kurdu. 6459 sayılı Kanunla “Kamu kurum veya kuruluşlarının yaptığı ihalelere fesat karıştıran kişiye verilen 5 yıldan 12 yıla kadar olan hapis cezası, 3 yıldan 7 yıla indirildi.”  Açık gerekçeyi bilmiyoruz ama, örtülüsü belliydi. Çünkü, 2009-2013 yılları arasında belediyelerde çok sayıda soruşturma başlatılmıştı. 29 Mart 2009 - 1 Nisan 2013 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığınca verilen 3 bin 861 araştırma/ön inceleme onayının bin 682'si AK Partili, bin 181'i CHP'li, 481'i MHP'li, 199'u BDP'li, 318'i ise diğer partilere mensup belediye başkanları hakkındaydı.

Türk Ceza Kanununda değişiklik yapan kanunun adı “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” idi.

Son söz olarak şunu söyleyeyim: "bu düzenlemeyi yapanlar, Türkiye’de ihaleye fesat karıştırmanın bir insan hakkı olduğunu mu düşünüyorlar?"

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

*Bu konuşma 24 Nisan 2019 tarihinde Ankara Hilton otelinde düzenlenen ödül töreninde yapılmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder