Benim de taraftarı olduğum GS’nin eski futbolcusu Hasan Şaş veciz(!) bir laf etmiş: "Karataş'ta 60 km sahil var. Ama iki tane caretta kaplumbağası doğuracak diye burada hiçbir şey yapılmasına izin verilmiyor. Bir beş yıldızlı otel yapılsa en az 500 kişi işe girer.”
Benzer bir tartışma Patara’da yapılması arzulanan 400 villa için de yapılıyor. Villa yapacak kooperatiflerden birisinin başkanı “biz kendi mülkiyetimizde olan araziye 27 konut yapacağız. Gerekli müracaatları yaptık, izinleri aldık. Belediye bize ruhsat verdi. Burada ters ya da yasadışı bir durum yok. Amacımız doğanın katledilmesi değil. Ağaç kesilecekse mecburiyetten kesilecek. Üstelik en iyi koruma insanın yapacağı korumadır.” diyor.
Başkanın mantığı şöyle işlemiyor: “villalar yapılmaz ise ağaçlar kesilmeyecek”. Çünkü, önceliği villa yapılması. Doğanın korunması değil. Ayrıca, Patara’nın ev sahiplerinden sayılması gereken carettalar insanlar gibi kendi çıkarlarını koruyamadıklarından yok olabilirler. Bunun yanısıra, Likya’nın başkenti olan Patara’nın sahip olduğu tarihi doku da zarar görecek. İnsanın yapacağı koruma kendisini koruyabiliyor. Ancak, tabiat ve tarih insan kadar becerikli değil. Çünkü kendilerini insana karşı koruyamıyorlar.
Hasan Şaş benzeri yatırımcılar için ne gam. Yatırım yapılacak. Yatırımcılar çok para kazanacak. İstihdam yaratılacak. Turizm gelirleri artacak. Falan. “Türk tipi kapitalizm” demem tam da bu noktada anlam kazanıyor.