PTT ve Evrensel Posta Hizmeti Zorunluluğu
Bu yazıyı hürriyet gazetesindeki yayımlanan “Kahvede postaya dönüyoruz” başlıklı haber üzerine yazmaya karar verdim. Habere göre “Sakarya Altındere'deki tek PTT görevlisi emekli olunca postalar kahveye çuvalla bırakılmaya başlandı…Kahveye yakın yerde oturanlar postalarını alıyor… Bu kahveye uğramayan vatandaşlara gelen ihbarname veya icra bildirimleri masa üstünde aylarca bekliyor. Arada kaybolanlar da oluyor. Bu nedenle birçok vatandaş icra ve gecikme faiziyle karşı karşıya kalıyor”.
Futbolda İthal İkameci Politikalar ve Rekabet
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) 2013-14 Sezonu Spor Toto Süper Lig Müsabakaları Statüsü’nü belirledi. Statü’ye göre önümüzdeki sezonda kulüpler en fazla 10 yabancı futbolcuyu tescil ettirebilecekler ve sahada bulunacak 18 kişilik isim listesine bu futbolculardan en fazla 6’sını dahi edebilecekler (6+0+4). Geri kalan 4 yabancı futbolcu tribüne gönderilecek. Bir sonraki sezonda kulüplerin kadrolarında bulunduracakları yabancı futbolcunun üst sınırı 8’e, sahaya çıkacakların üst sınırı ise 5’e düşecek (5+0+3).
Yabancı futbolcu sınırlandırmasının en önemli nedeni olarak milli takımlarımızın başarısızlığı gösteriliyor. Bu iddiaya göre yabancı futbolcuların fazlalığı nedeniyle Türk futbolcular milli liglerde yeterince forma şansı bulamıyorlar ve bu nedenle de tecrübe kazanamıyorlar. Maç eksikliğinin neden olduğu tecrübesizlik nedeniyle yerli futbolcular milli maçlarda uluslararası rekabete hazır hale gelemiyorlar ve böylece milli takımımız uluslararası müsabakalarda başarısız sonuçlar alıyor. Bu uygulamaya Kulüpler Birliği üyesi takımlar itiraz ediyorlar ve yabancı futbolcu sınırlamasının kaldırılmasını en azından mevcut düzenlemelerin (kadroda 10, sahada 6 ve yedek kulübesinde 2 futbolcu, 6+2+2) devam etmesini istyor. Ancak, TFF bu talebe olumsuz cevap verdi.
TFF’nin düzenlemesi bana çok akılcı gelmiyor. Milli takım düzeyine gelmiş bir futbolcu kendi takımında yer bulamıyorsa, formasını kendisinden daha iyi bir yabancı futbolcuya kaptırıyordur. Öyle ya uluslararası rekabete hazır daha yetenekli yerli futbolcular olsa kulüpler neden tercih etmesinler ki? Kulüpler kendi ulusal ve uluslararası başarıları için kapasitesi daha yüksek ve maliyeti daha düşük futbolcuları her zaman tercih ederler. Örneğin Galatasaray UEFA kupasını aldığında ilk onbirde üç yabancı futbolcu (Taffarel, Popescu ve Hagi) oynatıyordu. Bu tartışmayı spor adamlarına bırakayım ve ben meseleyi kendi mesleki birikimim çerçevesinde değerlendireyim.
Yabancı futbolcu sınırlandırmasının en önemli nedeni olarak milli takımlarımızın başarısızlığı gösteriliyor. Bu iddiaya göre yabancı futbolcuların fazlalığı nedeniyle Türk futbolcular milli liglerde yeterince forma şansı bulamıyorlar ve bu nedenle de tecrübe kazanamıyorlar. Maç eksikliğinin neden olduğu tecrübesizlik nedeniyle yerli futbolcular milli maçlarda uluslararası rekabete hazır hale gelemiyorlar ve böylece milli takımımız uluslararası müsabakalarda başarısız sonuçlar alıyor. Bu uygulamaya Kulüpler Birliği üyesi takımlar itiraz ediyorlar ve yabancı futbolcu sınırlamasının kaldırılmasını en azından mevcut düzenlemelerin (kadroda 10, sahada 6 ve yedek kulübesinde 2 futbolcu, 6+2+2) devam etmesini istyor. Ancak, TFF bu talebe olumsuz cevap verdi.
TFF’nin düzenlemesi bana çok akılcı gelmiyor. Milli takım düzeyine gelmiş bir futbolcu kendi takımında yer bulamıyorsa, formasını kendisinden daha iyi bir yabancı futbolcuya kaptırıyordur. Öyle ya uluslararası rekabete hazır daha yetenekli yerli futbolcular olsa kulüpler neden tercih etmesinler ki? Kulüpler kendi ulusal ve uluslararası başarıları için kapasitesi daha yüksek ve maliyeti daha düşük futbolcuları her zaman tercih ederler. Örneğin Galatasaray UEFA kupasını aldığında ilk onbirde üç yabancı futbolcu (Taffarel, Popescu ve Hagi) oynatıyordu. Bu tartışmayı spor adamlarına bırakayım ve ben meseleyi kendi mesleki birikimim çerçevesinde değerlendireyim.
Düzenleyici Kurallar ve Kurumlar -Yeniden
2001 finansal krizinden sonra başlatılan yapısal reformlar çerçevesinde “düzenleyici kurumlar ve reformlara” ilişkin ülke gündeminde ne kadar çok tartışma ve çalışma yapılmıştı. Bu tartışmalar politika düzeyinde olduğu kadar akademik çalışmalarda da vücut buldu. Tartışmaların özü şuydu: özellikle eksik rekabetli alanlarda
Kamu-Özel İşbirliği projelerinde saydamlık ve hesap verebilirlik
Son dönemlerde peş peşe ihaleleri gerçekleştirilen havalimanı, köprü, otoyol ve sağlık tesisi projelerinde devletin üstlendiği risklerin mali boyutlarını da gündeme getirdi. Devlet ihalesi yapılan bu projelerde asgari gelir ve kredi üstlenim garantileri verebilmekte, katkı ücretleri sağlayabilmekte, kira ödemesi yapabilmekte ve çeşitli vergi muafiyetleri tanıyabilmektedir.
Bu kapsamda Uğur Gürses haklı olarak şu tespiti yapıyor: canlı TV yayınlarında kamuoyunda yapılan ihaleler son derece şeffaf. Ancak, “şeffaf olmayan şu; kamuoyu, kimin 25 yıl için hangi kira bedeli ile nihai olarak bir devasa havalimanı yapacağını biliyor ama yapım aşamaları, verilen garantiler ve tanınan süreler konusunda hiçbir fikri yok… İhalenin ‘kimin yapacağı’ bölümü şeffaftır ama ‘neyin nasıl yapılacağı’ bölümü kamu otoritesince halka mal edilmemiştir”. Adaşım Gürses’in değerlendirmesi son derece meşrudur.
LIBOR karteli: Batmak/soruşturmak için çok büyük
LIBOR karteline ilişkin bu günlükte daha önce birkaç yazı yazdım. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi 3 banka ABD rekabet otoriteleriyle imzaladığı pişmanlık anlaşmaları çerçevesinde işledikleri suçu kabul ederek 2,5 milyar ABD doları civarında para cezası ödemeyi kabul ettiler. LIBOR manipülasyonundan mağdur olan yatırımcılar uğradıkları zararın tazmini için özel hukuk hükümleri çerçevesinde mahkemeye gittiler. Bir önceki yazımda açıkladığım gerekçelerle mahkeme davacıların şikâyetlerini kabul etmedi. Böylece bankacılık sektöründe rekabet ve istikrar ikilemi yeniden tartışmaya açıldı.
LIBOR Soruşturmasında Özel Hukuk Kararı
Daha önce de yazmıştım. LIBOR karteli ile ilgili uluslararası düzeyde soruşturmalar yürütülüyor.Rekabet otoriteleri LIBOR karteli nedeniyle bankalara ciddi yaptırımlar uygularken, ABD’de görülen özel hukuk davasında bankalara sevindirici bir haber geldi. Amerikan özel hukuk davalarının çoğunun görüldüğü Manhattan/New York bölgesi federal yargıcı Naomi Reice Buchwald LIBOR karteli nedeniyle zarar gördüklerini ileri süren davacıların şikâyetlerinin önemli bir kısmını reddetti. Bu yazıda rekabet yazınında sıcak bir tartışma yaratan yargıç Buchwald’ın 161 sayfalık kararını açıklamaya çalışacağım.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Kapatılıyor
TBMM gündeminde bekleyen kanun tasarısına göre Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) kapatılacak. TAPDK Şeker Kurumu (ŞK) ile beraber 2001 finansal krizinden sonra kurulmuştu.
2002 yılında TÜSİAD için hazırladığımız Bağımsız Düzenleyici Kurumlar (BDK) ve Türkiye uygulaması raporunda da belirtiğim gibi BDK’ların oluşturulmasının temel amacı, eksik bilgi, dışsallıklar, pazar gücü ve doğal tekeller nedeniyle aksayan piyasaları siyasi etkilerden bağımsız ve teknik gerekçeler ve yöntemlerle düzenlemek ve denetlemektir. Düzenlemelerin hedefi piyasalarda yaşanan aksak rekabetin sakıncaları gidermek ve rekabeti geliştirmektir.
2002 yılında TÜSİAD için hazırladığımız Bağımsız Düzenleyici Kurumlar (BDK) ve Türkiye uygulaması raporunda da belirtiğim gibi BDK’ların oluşturulmasının temel amacı, eksik bilgi, dışsallıklar, pazar gücü ve doğal tekeller nedeniyle aksayan piyasaları siyasi etkilerden bağımsız ve teknik gerekçeler ve yöntemlerle düzenlemek ve denetlemektir. Düzenlemelerin hedefi piyasalarda yaşanan aksak rekabetin sakıncaları gidermek ve rekabeti geliştirmektir.
Bankalar Rekabet Kurulunda Anadilde Savunma Yaptı
Rekabet Kurulu 02.11.2011 tarihli toplantısında 12 banka hakkında kartel soruşturması başlattı. Soruşturma heyeti raporunu tamamladı. 25.02.2013 tarihinde bankalar Kurul önünde sözlü savunmalarını yaptı. Rekabet Kurulu sözlü savunma toplantıları halka açıktır. Daha önce duyurusu yapılan sözlü savunma toplantısını Rekabet Kurumu’nda ben de izledim.
Soruşturma raporunda bankaların kredi, mevduat ve kredi kartı piyasalarında kartel anlaşması yaptıkları iddia ediliyor. Rapora göre 12 banka mevduatı normal piyasa koşullarının altında ucuza toplamışlar ve daha pahalı olarak kredilere aktarmışlar. Kredi kartları pazarlarında da ücretleri anlaşarak yüksek tutmuşlar. Üç kamu bankası da kamu kurumlarının maaş promosyon ihalelerinde danışıklı teklif vererek promosyon tutarlarını düşük belirlemişler. Özetle, iddiaya göre bankalar aralarında anlaşarak hak etmedikleri halde bir miktar parayı tüketicilerin ceplerinden apartmışlar.
Soruşturma raporunda bankaların kredi, mevduat ve kredi kartı piyasalarında kartel anlaşması yaptıkları iddia ediliyor. Rapora göre 12 banka mevduatı normal piyasa koşullarının altında ucuza toplamışlar ve daha pahalı olarak kredilere aktarmışlar. Kredi kartları pazarlarında da ücretleri anlaşarak yüksek tutmuşlar. Üç kamu bankası da kamu kurumlarının maaş promosyon ihalelerinde danışıklı teklif vererek promosyon tutarlarını düşük belirlemişler. Özetle, iddiaya göre bankalar aralarında anlaşarak hak etmedikleri halde bir miktar parayı tüketicilerin ceplerinden apartmışlar.
Özelleştirme ihalelerinde verilen teklifler düşük müdür?
Başkent doğal gaz, köprü ve otoyol özelleştirmelerinin iptali söz konusu. Gerekçe, ihalelerde verilen tekliflerin gerçek değerlerine göre çok düşük olması. Teklifleri gerçekten düşük bulanlar da var, normal bulanlar da. Tesislerin değerleme çalışmalarına vakıf değilim. Zaten Enerji Bakanımız da başkentgaz için düşük ya da yüksek yorumu yapamayız dedi. Bu yazıda söz konusu özelleştirme işlemlerindeki değer tartışmalarının dışında, ihale teorisi çerçevesinde fiyat oluşum mekanizmasını açıklamaya çalışacağım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)