Faiz oranları, döviz kurları ve borsa endeksinin seviyelerinin ne olacağı, iş adamları, siyasetçiler ve -faiz/döviz- iktisatçıları arasında oldukça popüler bir tartışma konusudur. “Döviz kurları aşırı değerli”; “faiz oranları çok yüksek”; “borsa endeksi çok çıktı” bu nedenle Merkez Bankası, SPK, BDDK ve Hazine Müsteşarlığı gibi kurumlar bir şeyler yapsın piyasalara müdahale etsin bu değişkenlerin değerlerini olması gereken “talebi yapanın istediği- seviyelere çeksin tartışmalarını çok duyuyoruz. Oysa biliyoruz ki temel iktisat politikaları çerçevesinde bu değişkenlerin seviyeleri serbest piyasalarda arz ve talep dengesi çerçevesinde belirlenmektedir.
İlgili aktörler teknik analizler yaparak bu konuları yeterince tartışıyor. Ben farklı ve birazda eğlenceli olacağını düşündüğüm bir örnekle piyasaların arz ve talep kuralları çerçevesindeki işleyişini anlatacağım. Örneğimi Cornell Üniversitesi’nden Prof. Robert H. Frank’ın International Herald Tribune gazetesinde yazdığı “Supply, Demand and Marriage” (Arz, Talep ve Evlilik) isimli makalesinden aldım.
Frank, bazı kültürlerde eş seçiminde para açık bir rol oynamasa bile, evlilik öncesindeki evrede yaşananların piyasalardaki arz ve talep kuralları tarafından şekillendirildiğini söylemektedir. Diğer bir deyişle yeryüzündeki çoğu ülkedeki “evlilik piyasalarında” iktisadın klasik arz ve talep kuralları işlemektedir. Her ne kadar eş seçimi araba seçimine benzemese de ülkedeki kadın ve erkek nüfusunun oranı (arz ve talep yapısı) eş seçiminde önemli bir rol oynuyor. Kadın (erkek) nüfusunun daha çok olduğu durumlarda ticaret hadleri erkeğin (kadının) lehine gelişiyor. Yazar konuyu ABD ve Çin’den iki örnekle açıklıyor.
1960’lardan önce ABD’deki geçerli olan kültüre göre kadınların kendilerinden daha büyük erkeklerle evlenmesi gerekiyordu. Bunun yanısıra kültürel normlar evlilik öncesinde bekârete büyük önem veriyordu.
ABD’de ikinci dünya savaşından sonra ülkeye dönen milyonlarca asker sayesinde hızlı bir nüfus artışı yaşandı. Nüfus artış hızı 1940-5 arasında % 1’den daha az iken, 1945’den sonra % 14’e çıktı. Gelenekler çerçevesinde 1969 yılında yapılacak bir evlilikte 1947 doğumlu -22 yaşında- bir genç kızın 1943 doğumlu -26 yaşında- bir erkekle evlenmesi gerekiyordu. Savaş sonrası artan nüfus nedeniyle bu yaşlarda çok sayıda genç kız vardı ama 1945 öncesindeki düşük nüfus artış hızı nedeniyle bu genç kızların eş talebini karşılayacak 1943 doğumlu yeterince damat adayı yoktu. Sonuçta, geleneklerin dikte ettiği kurallar nedeniyle genç kızlar ciddi bir damat adayı açığı ile karşı karşıya kaldılar.
İktisadın temel yasası bir malın talebinin arzından fazla olması durumunda o malın fiyatının artacağını söylemektedir. Bu yasaya göre ABD’de genç kız nüfusunun damat adayı sayısından çok daha fazla olması, evlilik öncesi süreçteki ilişkilerin koşulları erkekler lehine gelişti.
Bunların yanısıra 1960’larda bir gelişme daha oldu ve doğum kontrol hapları ortaya çıktı. Kadınlara hamile kalma riskine karşı güvenli bir korunma imkânı sağlayan bu haplar, ABD’de bekaret geleneğinin yıkılmasında -tek başına olmasa da- çok önemli bir rol oynadı.
Arz talep yasası konuyu şu şekilde açıklamaktadır: biyologlara göre omurgalı canlılarda seks açısından temel bir asimetri bulunmaktadır. Erkeklerin seks hücrelerinin üremesi ucuz olduğundan geçici ilişkiye girmeleri daha kolaydır. Buna karşın, hamilelik ve doğum maliyetleri daha yüksek olan kadınlar uzun süreli ilişkilere/evliliklere daha çok eğilimlidir. ABD’de 1960’larda yaşanan seks devriminin, o dönemde damat adaylarına karşı oluşan aşırı talep ve kadınların seks yapma maliyetlerini düşüren doğum kontrol haplarının ortaya çıkmasıyla da açıklanmaktadır.
Prof. Frank nüfusun cinsiyete göre dağılımındaki dengesizliğin evlilikler üzerine etkilerini Çin’den başka bir örnekle açıklamaktadır. Tek çocuk politikası ve seçici kürtaj izni sonucunda, kültürel olarak erkek çocuklara daha fazla önem verilen Çin’de genç nüfusun cinsiyete göre dağılımını önemli ölçüde bozuldu. 2005 yılı itibariyle her yüz genç kız için 120 damat adayı bulunmaktadır ve 25 yaşın altındaki erkeklerin sayısı kızlardan 30 milyon daha fazladır. Bu aşırı erkek arz fazlası, damat adaylarının evlenmelerini matematik olarak imkânsız kılmaktadır.
Arz ve talep kuralları çerçevesinde, Çin’de eş seçme sürecindeki avantajlar genç kızlar lehine değişti. Nitekim, son yıllarda yaşanan gelişmeler genç kızların ve ailelerinin eş seçiminde daha seçici davrandıklarını göstermektedir. Genç kızlar ve aileleri, potansiyel damat adaylarının kazançlarına daha fazla yoğunlaşmaktadır. Ev büyüklüğü daha fazla refahın göstergesi olduğundan, erkek çocuk aileleri gelirlerinin daha büyük bir kısmını daha büyük/lüks bir ev almaya ayırmaktadır.
Shang-Jin Wei ve Xiaobo Zhang’ın ortak çalışması yaptıkları “The Competitive Saving Motive: Evidence From Rising Sex Ratios and Savings Rates in China” başlıklı çalışmada Çin’deki evlerin dağılımı incelenmektedir. Yazarlar ailelerin gelirlerini ve diğer değişkenleri kontrol ederek, erkek çocuk ailelerinin kız çocuğu sahibi ailelerden daha fazla ev yaptırdıklarını ileri sürüyorlar. Erkek/kız oranı daha büyük olan şehirlerde erkek çocuğu olan ailelerin evlerinin daha büyük olduğunu belirtiyorlar. Bunların yanısıra, çöp çatanlık şirketlerinin en az üç odalı evi olmayan ailelerin erkek çocuklarını, genç kızlarla tanıştırmadıklarını söylüyorlar.
Konuyu daha ayrıntılı biçimde incelemek isteyenler yukarıda belirttiğim çalışmaları okuyabilirler.
Konumuz açısından yeniden başa dönersek. Temel iktisat politikaları çerçevesinde “serbest piyasalara” geçilen alanlarda, ilgili mal ve hizmetlerin fiyatlarının arz ve talep koşulları tarafından belirlendiğini unutmamamız ve bu gerçeği kabullenmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde, “serbest” teriminin yerine “müdahaleci” veya “kontrollü” gibi terimleri ekleyerek “piyasa ekonomisinden” bahsetmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder