Türkiye Varlık Fonu’nu (TVF) kuran 6741 Sayılı Kanun 26/08/2016 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yayımlanmasından önce ve sonra Kanun’u destekleyen ve eleştiren çok sayıda yazı yazıldı. (Fonu destekleyen yazılar için buraya ve buraya, eleştiren yazılar için de buraya, buraya, buraya bakınız). Bu yazıda ben konuyu Kanun'un yayımlanmasından sonra ihmal edilen saydamlık ve hesap verebilirlik ilkeleri açısından ele alacağım. (Hakkını yemeyelim MHP Samsun Milletvekili Erhan Usta TBMM Genel kurul müzakerelerinde şu konuşmasının 15:30 ve 17:30 dakikaları arasında saydamlık riskine işaret etti).
Bu arada, Reuters, Cenevre’de yerleşik GeoEconomica’nın bir raporuna gönderme yaparak, ulusal varlık fonlarının çoğunun yönetişim ve saydamlık açısından başarısız olduğunu ifade etmektedir..
Konuya yabancı olanlar için kısa bir hatırlatma: Kanun Fonun amaç ve kapsamını şu şekilde tanımlanıyor:
“Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin (Şirket) kurulması, yönetimi ve faaliyetlerine ilişkin esasları düzenlemektir.”
TVF Sermaye Piyasası Kanunu'nun kurumsal yönetim ilkelerine ve bağımsız denetime tabidir. Ayrıca Başbakan’ın görevlendireceği en az üç merkezi denetim elemanının hazırlayacağı mali denetim raporları aracılığıyla TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından denetlenecektir.
Ancak, bunların dışında Fon diğer kamu kuruluşlarının tabi olduğu yönetişim ve denetim düzenlemelerine tabi değildir. Bu haliyle de mali saydamlığı ve istikrarı önemli ölçüde tehdit etme potansiyeline sahiptir. Çünkü, TVF’nun varlıkları ve yükümlülükleri devletin bütçesinde, bilançolarında ve nihayet kamu borç istatistiklerinde yer almayacaktır.
2001 krizinden sonra kamu mali yönetiminde saydamlığı ve hesap verebilirliği sağlamak amacı çerçevesinde bütçeyi, borçlanmayı ve denetimi artırmak için yeni düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemeler mali saydamlık ilkesi çerçevesinde “her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında denetimin sağlanması amacıyla kamuoyunun zamanında bilgilendirilmesi gerekmektedir.” TVF mali saydamlıkla ilgili bu düzenlemelerin tamamından muaf tutuldu.
Ancak 6741 sayılı Kanun'la 2001 sonrası mali reformların saydamlık ve hesap verebilirlik felsefesinin aksine iki tane örtülü ve bir tanede açık (Sayıştay denetimi) muafiyet getirildi. Açık muafiyet -Sayıştay denetimi- çokça eleştirilirken, aşağıda değineceğim örtülü muafiyetler gözden kaçırıldı (diğer muafiyetler için Kanun'un 8'inci maddesine bakınız).İzleyen paragraflar bu örtülü muafiyetleri ele almaktadır.
1. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu
5018 sayılı Kanun kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve malî kontrolü düzenlemeyi amaçlamaktadır. Kanun’un kapsadığı kuruluşlar pozitif bir liste olarak kanun ekinde belirtilmektedir. TVF bu listeye ilave edilmediği için örtülü biçmde mali saydamlığı ve hesap verebilirliği hedefleyen 5018 sayılı kanun kapsamının dışında kalmaktadır. (5018 sayılı Kanun kapsamında genel Yönetim mali istatistiklerine tabi kuruluşların listesi için buraya bakınız).
2. 4749 Sayılı Kamu Finansmanı Ve BorçYönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun
4749 sayılı kanunun bir amacı da Devlet iç ve Devlet dış borcunun etkin bir şekilde yönetilmesi ve izlenmesidir. Kanunun kapsamı içerisinde diğerlerinin yanı sıra “özel hukuk hükümlerine tâbi olmakla beraber sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait olan kuruluşlar" da sayılmaktadır. Oysa, 6741 sayılı kanun muafiyet ve istisnalar kapsamında kanun adı zikretmeksizin örtülü biçimde (m. 8/fıkra 4) TVF'nun, fon tarafından kurulacak şirketlerin ve alt fonların yükümlülüklerini “sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan veya özel kanunla kurulan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuatın” yani 4749 sayılı Kanun kapsamından çıkarmaktadır. Böylece Fonun borçları Hazine Müsteşarlığı tarafından izlenmeyecek, yönetilmeyecek ve raporlanmayacaktır.
TVF tartışmaları sürerken Robuni Global Economics'den Rachel Ziemba TVF’nun Türkiye’nin kamu borçlarını artıracağını iddia etti. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise bu iddiaya "çok olası değil, çünkü mali disiplin devam ettirilecek" şeklinde cevap verdi. Başka bir platformda da
Maliye Bakanı da "uluslararası alanda mali raporlamanın kalitesini sürekli artıran bir ülkeyiz" ded.
Son söz olarak olası olanı ben size söyleyeyim.
Bu düzenlemeler çerçevesinde, Devletin tamamına sahip olduğu TVF'nun devasa borçları Devletin resmi mali tablolarında ve borç istatistiklerinde gösterilmeyeceği için Türkiye’nin resmi kamu borcu düşecek ve özel borcu artacaktır. Ancak mali disiplinsizliği de zirve yapacaktır.
Gemi batıyor hocam bedelini biz ödeyeceğiz
YanıtlaSilYoo..İstenildiği takdirde Varlık fonu havuzunun içindeki varlıkların blançoları görülebilir.Saklanması ya da gizlenmesi mümkün değil.Yalan söylüyorlar.
YanıtlaSilUğur hocam saydamlık endişenizi paylaşmamak haksızlık olur. Diğer yandan saydamlık konusunu Varlık Fonu Değeri (Market Capitalization) belirleyebilme yani fon birim değerini ölçümleyebilme imkanımız olsaydı muhtemelen piyasa aktörleri Fonu fiyatlayabime imkanı olurdu. Saydamlık yönüyle de en önemli denetim mekanızması piyasa dinamikleri yönüyle gerçekleştirilmiş olurdu.
YanıtlaSil