LIBOR’da rekabet ihlali ve manipülasyon

Açık ismi London Interbank Offered Rate, kamuoyunda bilinen kısaltılmış ismi ise LIBOR.
Libor Londra’da önde gelen onsekiz bankanın interbank piyasasında kendi aralarında borç verirken istedikleri faiz oranlarının ortalamasıdır. British Bankers Association (BBA) 1984 yılında Londra’da yerleşik bankaların birbirleri arasındaki faiz swapları üzerindeki faiz oranlarını standart hale getirmeye çalıştı. 1986 yılında birçok menkul kıymetin ticaretinde faiz oranlarını standardize etmek amacıyla Libor’u yürürlüğe koydu. Bugün Libor’un temel işlevi Londra’da yerleşik bankaların aralarındaki teminatsız kredilere referans faiz oranı sağlamaktadır. Bunun yanısıra dünya genelinde pek çok menkul kıymet sözleşmesinin ticaretinde de referans olarak kullanılmaktadır. Libor oranları ile ilişkili finansal sözleşmelerin oranı 360 trilyon ABD doları civarındadır. Bu rakam küresel GSMH’nın yaklaşık 5 katıdır.

Teorik olarak tek bir banka Libor oranını etkileyememektedir. Libor paneline katılan bankalar bireysel tahminlerini, iş dünyası ile ilgili düzenli bilgiler yayımlayan Thomson Reuters’e bildirmektedir. Bankalara her gün saat 11:00 den önce makul bir işlem hacmi büyüklüğünde interbank piyasasında borç verme faizinin ne oranda olması gerektiği sorulmaktadır. Thomson Reuters teklifleri sıralamakta ve en düşük ve yüksek % 25’ini dışarıda bırakmaktadır. Kalan tahminlerin ortalamasını ise BBA adına Libor oranı olarak yayımlamaktadır.

2008 küresel krizi sürecinde bütün finansal veriler günden güne bozulurken, Libor oranlarının düşük kalması bazı gazetecileri ve akademisyenleri harekete geçirdi. 29 Mart 2008 tarihinde Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan bir makalede finansal piyasalardaki genel eğilimin aksine Libor oranlarının çok düşük olduğu ileri sürüldü. Araştırmacılar Rosa Abrantes-Metz, Michael Kraten, Albert Metz ve Gim Seow gazetedeki haber çerçevesinde Libor’daki gelişmeleri iktisadi açıdan analiz etti ve akademik bir makale yayımladı. Makalede açık bir manipülasyon olduğunu iddia etmek mümkün olmasa da bankaların borç verme faizleri konusundaki tahminlerinde bir takım anormallikler bulunduğu tespit edildi.



Nihayet,bu yılın 9 Şubat’ında yayımlanan 3 aylık raporunda UBS Libor ile ilişkili olarak muhtemel rekabet ihlalleri konusunda çeşitli ülkelerden şartlı bağışıklıklar aldığını duyurdu. UBS’i, Citigroup ve Barclays izledi. Daha sonra uluslararası basından çıkan haberlerden öğrendik ki ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve İsviçre başta olmak üzere bir çok ülkenin rekabet otoritesi bu bankalara karşı, Libor oranlarının belirlenmesinde kartel oluşturmaları nedeniyle rekabet ihlali soruşturmaları başlatmış.

Libor paneline katılan bankalar neden kartel oluşturarak tahmini faiz oranlarını baskı altına almışlar? Özelikle ABD’de nakit sıkıntısı çeken yerel yönetimler büyük finansman gerektiren altyapı projelerini gerçekleştirmek için yüksek tutarlarda borçlanmaktadır. Bu projeleri finanse etmek için maliyet açısından en etkin yöntem değişken faizli kredi almaktır. Ağırlıklı olarak Libor’a dayalı değişken faizli kredilerin maliyetleri -belirsizlik ve risk içerdiklerinden- sabit faizlilerden daha düşüktür. Risklerini azaltmak isteyen borçlular finansal kurumlardan faiz oranı swapı satın almaktadır. Swap anlaşması çerçevesinde borçlular finansal kurumlara sabit faiz üzerinden ödeme yapmakta, değişken faizli kredilerin borç anapara ve faizlerini ise finansal kurumlar orijinal kreditörlere geri ödemektedir. Peki borçluların kaçındığı belirsiz ve riskli değişken faizli kredileri finansal kurumlar neden üstlenmektedir? Bu ilişki Libor’un neden yapay olarak düşük tutulduğunun gerekçesini oluşturuyor.

Finansal kurumlar Libor’u yapay olarak düşük tutabiliyorlarsa, yerel yönetimlerin ödedikleri sabit faiz oranlı kredilerin değeri ile finansal kurumların orijinal kreditörlere ödedikleri değişken faizli kredilerin değerleri arasındaki fark giderek artacaktır. Milyonlarca dolara ulaşan bu fark, borçluların cebinden çıkıp, swap anlaşması yapan finansal kurumların cebine girecektir.

Sorun sadece ABD’deki yerel yönetimlerin sorunu da değildir. IMF istatistiklerine göre 2010 yılında tahmini swap anlaşmalarının tutarı yaklaşık 250-300 milyar ABD doları civarındadır. Varın faiz swapı satan bankaların cebine giren –haksız- paranın hesabını siz yapın.

Sonuçta Libor oranlarının yapay olarak düşük tutulmasından şunları öğrendik:
Libor oranları finansal piyasalarda gerçekleşen faizleri yansıtan sabit bir veri değil, belirli bankaların iyiniyetli tahminleriymiş. Bu bankalar iyiniyetli olarak oluşturmaları gereken tahminlerini yozlaştırmışlar ve böylece,

  • rekabeti ihlal etmişler;
  • swap anlaşmaları ile kendilerine haksız kazanç sağlamışlar;
  • kriz dönemlerinde kendilerini olduklarından daha sağlıklı göstermişler;
  • finansal piyasalarda olması gereken güveni dinamitlemişler;
  • Libor üzerine future işlem yapan yatırımcıların tahminlerini ve pozisyonlarını allak bullak etmişler.
Bir iddiaya göre bu gelişmeler büyük bunalım öncesi yaşanan finansal uygulamaların aynısı. Önlem alınmaz ise bugün ABD’deki yerel yönetimler açısından trajedi oluşturan bu yolsuzluk/rekabet ihlali yarın başka ülkelerin ve yatırımcıların da bir felaketi olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder